Meclisimizin 100. yılında maalesef elim salgın hadisesinden dolayı coşukulu bir şekilde kutlayamıyoruz. İçimiz biraz buruk ama hiçbir şey kurtuluşumuzun en büyük temsilcisi olan meclisimizin kuruluşunu kutlamaktan alıkoyamaz. Meclisi kurmadan önce kuruluş sürecine giden yola kısa bir göz atalım birlikte, ne dersiniz? Hadi gelin...
Yurdun dört bir yanı işgal altında, mukkadesatımız çiğneniyor, resmi hükümet eli kolu bağlı varlık gösteremiyor. İşgallere tepki gösteren yiğitler dağlara çıkmış ellerinden geldiğince mücadele veriyorlar. Yıllardır 'Millet-i Sadıka' adı ile andığımız kardeşlerimiz ilk fırsatta hançerliyorlar sırtımızdan... 'İşte' diyorlar 'beş çay'larını içerken 'İşte Türkleri bu sefer tutsak ettik.' Sarışın
bir general Havza'da millete sesleniyor: 'İşgalleri protesto edin, azınlıklara halel getirmeyin, getirmeyin ki bu işgalcilerin ekmeğine yağ sürmeyelim' diyor. Atıyor ölü toprağını milletin üzerinden kalkın diyor. Ufak destekler geliyor ama tabi cılız. 'Amasya' da bir daha sesleniyor ama bu sefer daha gür daha emin... 'Milleti milletten başka kurtaracak yoktur, bağımsızlık tehlikededir.' Her ilden 3 tane güven kazanmış adam çağrıyor Sivas'a, ufak ufak ayak sesleri geliyor meclisin, millet, 'Ben burdayım!' diyor. Destek daha da artıyor, 4 tane daha vatan evladı imzalıyor genelgeyi Rauf Bey, Refet Bey, Kazım Paşa, Ali Fuat Paşa. Yalnız değilsin paşam diyorlar, bu gavur bayrakları bizim de kanımıza dokunuyor.
Erzurum'dan davet geliyor sonra. Doğu illeri tehlikedeymiş, Ermeni eşkıyası zulüm edermiş. Davete icabet ediyor gidiyor amma... İstanbul gırtlağına çöktü çökecek paşanın, telgraf üstüne telgraf geri çağrılıyor, emre itaatsizlikten idam fermanı bile çıkıyor. En sonunda en çok sevdiği askerlikten istifa ettiğini sıcak bir 8 Temmuz günü bildiriyor hükümete. Artık sivil hiçbir yetkisi yok gibi görünüyor ama bağımsızlık isteyen biri yetki mi beklermiş durmuyor tabi Erzurum'da da. Vatan parçalanmaz, bütündür. Kuvaimilliyeyi etkin kılıp milletin gücüyle ezeceğiz diyor. Hareket büyüyor her taraftan katılım artıyor işgel kuvvetleri tutuşuyor. Tutuklamalar, yok saymalar cabası ama hepsi nafile dönmüyor paşam yolundan.
Sivas'a geliyor ordan. Yurdun dört bir yanından gizlice gelen vatan evlatları milletin, ülkenin geleceğini belirlemeye hazırlardı. Paşamı resmi olarak başkan seçtiler o kongred, askerlikten ayrılmıştı belki ama şimdi yetkiyi millet vermiş ve kimse de geri alalamıştı. Parçalanmış olan cemiyetlere seslendi. Birleşin dedi, birlik olun ki bir olun ki vuracağımız darbeler de bir o kadar etkili olsun. İstanbul'da kazan kaynamış İngiliz işbirlikçisi Ferit Paşa istifa etmiş yerine milli mücadele yanlısı Ali Rıza Paşa kabinesi kurulmuştu. Hiçe saydıkları Anadolu halkı kararlılığıyla hükümet devirtmiş, oyunlar bozmuştur. Kongrede manda ve himaye tekrar reddedilmiş ve milletin azim ve kararının vatanı kurtaracağının üzerinde bir kere daha fikir birliği oluşmuştu.
Amasya'da İstanbul'la görüşmeyi kabul etti paşa. Bu çokönemli bir gelişmeydi zira ilk defa İstanbul ve dolaylı yoldan İtilaflar Anadolu direnişini resmen tanıyacaklardı. Bu görüşmelerde Gazi Paşa'nın talepleri oldu elbet hepsi geri çevrildi fakat biri hariç... Meclis-i Mebusan'ın açılması. Bunu kabul etti hükümet. İyi de zaten halihazırda bir meclis kurulma aşamasındayken baskı altında hürriyetten yoksun bir meclisin açılmasına ne lüzum vardı? Harika bir stratejist olan Gazi Paşa bunu da bilerek istemişti. Çünkü İngilizlerin istemediği meclis açlınca mecburen kapatma ve tutuklamalar gelecekti peşinden. Ordan kaçan mebusların tek sığınacağı yer Anadolu olacak ve de halk nezdinde de büyük bir destek görecekti. Tam da planladığı gibi gitti işler. Meclis toplandı son kere Misak-ı Milli'yi kabul ettiler ve 16 Mart günü payitaht resmen işgale başladı halk huzurlandı, Sultanahmet mitingleri yapıldı. Mebuslar sürgün edildi, kaçabilenler Anadolu'ya sığındı. Artık tek temsil hakkı Anadolu'daydı.
Artık vakit geliyordu, Paşa kaçan mebusların Ankara'ya gelmesini beyan etti. Mücadelenin merkezi Ankara olacaktı. Her ile haber yollandı, seçimler yapıldı (19 Mart 1920) Seçilen vekiiler Ankara'da toplandılar ve 23 Nisan 1920 Cuma gününde, o mübarek günde dualar edilerek, kurbanlar kesilerek kutlu meclis açıldı. Türk her zaman olduğu gibi kendisine kefen biçene okkalı bir ders vermiş planlarını bozmuştu. Meclis bu ülkenin namusudur. Milli Mücadele'den bize kalan tek hatıradır. Onu gözümüz gibi koruyalım.
Yurdun dört bir yanı işgal altında, mukkadesatımız çiğneniyor, resmi hükümet eli kolu bağlı varlık gösteremiyor. İşgallere tepki gösteren yiğitler dağlara çıkmış ellerinden geldiğince mücadele veriyorlar. Yıllardır 'Millet-i Sadıka' adı ile andığımız kardeşlerimiz ilk fırsatta hançerliyorlar sırtımızdan... 'İşte' diyorlar 'beş çay'larını içerken 'İşte Türkleri bu sefer tutsak ettik.' Sarışın
bir general Havza'da millete sesleniyor: 'İşgalleri protesto edin, azınlıklara halel getirmeyin, getirmeyin ki bu işgalcilerin ekmeğine yağ sürmeyelim' diyor. Atıyor ölü toprağını milletin üzerinden kalkın diyor. Ufak destekler geliyor ama tabi cılız. 'Amasya' da bir daha sesleniyor ama bu sefer daha gür daha emin... 'Milleti milletten başka kurtaracak yoktur, bağımsızlık tehlikededir.' Her ilden 3 tane güven kazanmış adam çağrıyor Sivas'a, ufak ufak ayak sesleri geliyor meclisin, millet, 'Ben burdayım!' diyor. Destek daha da artıyor, 4 tane daha vatan evladı imzalıyor genelgeyi Rauf Bey, Refet Bey, Kazım Paşa, Ali Fuat Paşa. Yalnız değilsin paşam diyorlar, bu gavur bayrakları bizim de kanımıza dokunuyor.
Erzurum'dan davet geliyor sonra. Doğu illeri tehlikedeymiş, Ermeni eşkıyası zulüm edermiş. Davete icabet ediyor gidiyor amma... İstanbul gırtlağına çöktü çökecek paşanın, telgraf üstüne telgraf geri çağrılıyor, emre itaatsizlikten idam fermanı bile çıkıyor. En sonunda en çok sevdiği askerlikten istifa ettiğini sıcak bir 8 Temmuz günü bildiriyor hükümete. Artık sivil hiçbir yetkisi yok gibi görünüyor ama bağımsızlık isteyen biri yetki mi beklermiş durmuyor tabi Erzurum'da da. Vatan parçalanmaz, bütündür. Kuvaimilliyeyi etkin kılıp milletin gücüyle ezeceğiz diyor. Hareket büyüyor her taraftan katılım artıyor işgel kuvvetleri tutuşuyor. Tutuklamalar, yok saymalar cabası ama hepsi nafile dönmüyor paşam yolundan.
Sivas'a geliyor ordan. Yurdun dört bir yanından gizlice gelen vatan evlatları milletin, ülkenin geleceğini belirlemeye hazırlardı. Paşamı resmi olarak başkan seçtiler o kongred, askerlikten ayrılmıştı belki ama şimdi yetkiyi millet vermiş ve kimse de geri alalamıştı. Parçalanmış olan cemiyetlere seslendi. Birleşin dedi, birlik olun ki bir olun ki vuracağımız darbeler de bir o kadar etkili olsun. İstanbul'da kazan kaynamış İngiliz işbirlikçisi Ferit Paşa istifa etmiş yerine milli mücadele yanlısı Ali Rıza Paşa kabinesi kurulmuştu. Hiçe saydıkları Anadolu halkı kararlılığıyla hükümet devirtmiş, oyunlar bozmuştur. Kongrede manda ve himaye tekrar reddedilmiş ve milletin azim ve kararının vatanı kurtaracağının üzerinde bir kere daha fikir birliği oluşmuştu.
Amasya'da İstanbul'la görüşmeyi kabul etti paşa. Bu çokönemli bir gelişmeydi zira ilk defa İstanbul ve dolaylı yoldan İtilaflar Anadolu direnişini resmen tanıyacaklardı. Bu görüşmelerde Gazi Paşa'nın talepleri oldu elbet hepsi geri çevrildi fakat biri hariç... Meclis-i Mebusan'ın açılması. Bunu kabul etti hükümet. İyi de zaten halihazırda bir meclis kurulma aşamasındayken baskı altında hürriyetten yoksun bir meclisin açılmasına ne lüzum vardı? Harika bir stratejist olan Gazi Paşa bunu da bilerek istemişti. Çünkü İngilizlerin istemediği meclis açlınca mecburen kapatma ve tutuklamalar gelecekti peşinden. Ordan kaçan mebusların tek sığınacağı yer Anadolu olacak ve de halk nezdinde de büyük bir destek görecekti. Tam da planladığı gibi gitti işler. Meclis toplandı son kere Misak-ı Milli'yi kabul ettiler ve 16 Mart günü payitaht resmen işgale başladı halk huzurlandı, Sultanahmet mitingleri yapıldı. Mebuslar sürgün edildi, kaçabilenler Anadolu'ya sığındı. Artık tek temsil hakkı Anadolu'daydı.
Artık vakit geliyordu, Paşa kaçan mebusların Ankara'ya gelmesini beyan etti. Mücadelenin merkezi Ankara olacaktı. Her ile haber yollandı, seçimler yapıldı (19 Mart 1920) Seçilen vekiiler Ankara'da toplandılar ve 23 Nisan 1920 Cuma gününde, o mübarek günde dualar edilerek, kurbanlar kesilerek kutlu meclis açıldı. Türk her zaman olduğu gibi kendisine kefen biçene okkalı bir ders vermiş planlarını bozmuştu. Meclis bu ülkenin namusudur. Milli Mücadele'den bize kalan tek hatıradır. Onu gözümüz gibi koruyalım.
Yorumlar
Yorum Gönder