İttihat ve Terakki'nin Önemli İsimleri: Cemal Paşa (Bölüm 2)
Ahmet Cemal Paşa, 6 Mayıs 1872 Pazartesi günü Midilli’de doğmuştur. Askeri Eczacı Mehmet Necib Efendi’nin ikinci eşi Binnaz Hanım’dan olan oğludur. Mehmet Necib Efendi, oğlunu Midilli nüfusuna değil de İstanbul nüfusuna kaydettirmiştir. Adres olarak da Üsküdar Sancağı, Zühtü Paşa Mahallesi, Hasırcıbaşı Sokağı’ndaki 10 numaralı evi göstermiştir. Mehmet Necib Efendi'nin ilk evliliğinden dünyaya gelen Şadiye isminde bir kızı, ikinci evliliğinden; Cemal Paşa harici Saffet isminde bir oğlu ve üçüncü evliliğinden ise; Fehime ve Naciye isminde iki kızı ile Kemal adında bir oğlu daha olmuştur. Cemal Bey, 19 Şubat 1897 tarihinde Kırklareli’nde görev yaptığı sıralarda, Bekir Paşa’nın kızıyla ilk evliliğini gerçekleştirmiştir. Eşi, kısa bir süre sonra doğum sırasında çocuğuyla beraber vefat etmiştir. Bu acı olay sonrasında Cemal Bey’in sağlığı bozulmuş, Kırklareli’nden ayrılıp Selanik’e tayinini istemiştir.
Daha sonra; Serez Fırkası komutanı Mehmet Paşa’nın yeğeni, Binbaşı Hasan Bey ile Ayşe Hanım’ın kızları Seniha Hanım ile nişanlanmıştır. Selanik’e gittikten kısa bir süre sonra da, 2 Haziran 1898 tarihinde ikinci evliliğini gerçekleştirmiştir. Cemal Bey'in bu evlilikten; Ahmet Rüşdi, Hasan Necdet, Mehmet ve Hasan Behçet isminde dört oğlu, Kamran isminde bir kızı olmuştur. Cemal Bey evlendikten sonra; çocukları, kız kardeşi, kayınvalidesi ve üvey annesiyle birlikte yaşamıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında kendisinin davetiyle Suriye’ye gelmiş olan Halide Edip Adıvar, Lübnan’da Cemal Paşa’nın yazlığına misafir olmuş ve ailesiyle yakından tanışma fırsatı bulmuştur. Adıvar, aile üyelerini basit, sevecen ve iyi kalpli olarak tanımlamıştır.
***
Eğitim Hayatı ve Askerlik Mesleğine Başlangıcı
27 Mart 1899’da ise, 3. Ordu emrindeki Selanik Redif Fırkası Kurmay Başkanlığı'na atanmıştır. Aynı yıl, Selanik’te büyük bir ihtilal hareketinin temelleri atılmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti, 1899’da Askeri Tıbbiye öğrencileri İshak Sukuti, Mehmet Reşit, İbrahim Temo ve Hüseyinzade Ali tarafından İttihad-ı Osmanî adıyla kurulmuştu. Aynı tarihte, Paris’te kurulmuş olan İttihat ve Terakki Cemiyeti ile birleşerek "İttihat ve Terakki" adını almıştı. Cemiyet, başta Rumeli olmak üzere ülke içerinde yayılmaya başlamıştır. Fakat 2. Abdülhamid’in aldığı sert önlemler neticesinde cemiyet mensupları faaliyetlerine yurt dışında devam etmek zorunda kalmışlardır. Bu olumsuzluklara rağmen; İttihat ve Terakki Cemiyeti 3. Ordu mensupları arasında hızla yayılmaya başlamıştır. 1898’de 3. Ordu emrinde çalışmaya başlayan Cemal Bey, bu tarihten itibaren cemiyetin faaliyetlerine ilgi duymaya başlamıştır. Cemal Bey’in cemiyete giriş tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Tarık Zafer Tunaya’nın “Asıl İttihat ve Terakki Cemiyeti” olarak adlandırdığı Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, 5 Eylül 1906’da Selanik’te; Tahir, Naki, Edip, Servet, Kazım Nami Duru, Ömer Naci, İsmail Canbolat, Hakkı Baha, Talat, Rahmi ve Mithat Şükrü Beyler tarafından kurulmuştur. Cemal Bey, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne Eylül 1906’da 150 kayıt numarasıyla, 49. sıradan dâhil olmuştur.
Cemal Bey’in İttihat ve Terakki Cemiyeti’ndeki görevi “subayları istibdat idaresi aleyhine kazanmaktır”. Cemal Bey, bu gizli görevine sıkı sıkıya bağlanmış, bu sebepten dolayı da eşini ve çocuklarını ihmal etmeye başlamıştır. Görevini ve mücadelesini gizli tutması, eşiyle gerginlikler yaşamasına sebebiyet vermiştir. Bu durum; diğer aile fertlerinin de dikkatini çekmiştir. Cemal Bey, bir gün öğle yemeğinde annesi kadar sevdiği ablası Şadiye Hanım ile birliktedir. Şadiye Hanım; kardeşine hayatına çekidüzen vermesini, genç karısı ve çocuklarını ihmal etmesinin doğru olmadığını ciddiyetle ihtar eder. Cemal Bey hiddetle yerinden fırlar;
- “Abla, ben öyle bir sevdaya tutuldum ki; onun uğruna karımı, çocuklarımı, kendimi ve hepinizi, gözümü kırpmadan fedaya hazırım. Bunu böylece bilesiniz!”
Cevabın şiddeti karşısında söylenecek ve yapılacak hiçbir şey kalmamıştır. Kocasının sözlerini duymuş olan karısı, bütün gerçeği anlamıştır. O günden sonra Cemal Bey, siyasi hayatın bütün yorgunluklarını kendisini her hususta anlayan karısının hazırladığı evinde çıkarabilmiştir. 19 Temmuz 1905 tarihinde Kurmay Binbaşılık rütbesine yükselen Cemal Bey, cemiyet çalışmalarını daha geniş alanlara yayabilmek için fırkasındaki sabit vazifesinden ayrılmak, gezici bir vazifeye atılmak ister. İstediği olur ve 19 Eylül 1906 tarihinde; Şark Demiryolları Selanik Hattı Müfettişliği’ne buna ek olarak da, “askeri yollar inşasının çabuklaştırılmasına” memur edilir. Böylelikle; Cemal Bey’in istediği olmuştur. Artık dilediği gibi bölgesini dolaşabiliyor, her yerde askeri birlikler arasında teşkilat kuruyordu. Selanik’te iken de cemiyetin mahallelerinde “bölük” teşkilatını genişletiyordu. Cemal Bey, çok kısa bir süre içerisinde bu gayretlerin semeresini almış ve Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik’teki önde gelen isimlerinden biri olmuştur. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, çok kısa bir süre içerisinde Selanik’ten sonra, Manastır’da da bir şube açmıştır. 1906’da Manastır’a gelen Cemal Bey, temaslarının ardından memnuniyetini şu cümlelerle ifade etmişti;
-"Hür bir hava teneffüs ettiğimden dolayı, hayatımın en mesut günlerine kavuştuğumu görüyorum."
Onun bu ziyaretinden sonra, 30 Aralık 1906’da; Kazım, Enver ve Hüseyin Beyler tarafından cemiyetin Manastır merkezi kurulmuştur. Cemal Bey, Selanik’te sık sık cemiyetin merkez-i umumi üyeleri tarafından gerçekleştirilen toplantılara katılıyor, Söz konusu toplantılar bazen Cemal Bey’in Yalılar Bölgesi'ndeki evinde, bazen de Enver Bey’in babasının evinde, bazen de İsmail Canbolat’ın evinde yapılıyordu. Bu toplantılarda; Meşrutiyet idaresinin yeniden tesis edilmesi için ne gibi tedbirler alınması gerektiği konuşuluyor, çoğunlukla da ihtilal yapılması yönünde kararlar alınıyordu. İhtilalin teşkilat işleri tamamen Cemal Bey’in üstüne yüklenmişti. İhtilal teşkilatı genişledikçe ve ihtilal günü yaklaştıkça Cemal Bey daha önemli bir göreve geçmek istemiştir. 28 Şubat 1907 tarihinde, Selanik’teki Ordu Müdürlüğü Maiyet Kurmay Heyeti'ne tayin olmuştur. Bu Kurmay Heyetinde Kurmay Binbaşı Fethi Okyar ve Kurmay Önyüzbaşı Mustafa Kemal de çalışmaktadır. Sonunda ihtilal teşkilatının askeri kadrosu tamamlanmış ve çalışmalar sayesinde Selanik’e bağlı askeri birliklerin subay kadrolarının tamamı cemiyete bağlanmıştır. Selanik’te Cemal Bey’in şöhreti giderek yayılmaktadır. Onun için; “Büyük Adam" denilmeye başlanmıştır. Selanik’teki bütün subaylar, Cemal Bey'i kendilerine örnek alıyor ve onun gibi olmak istiyorlardı. İkinci Meşrutiyet’in ilanından birkaç gün önce Cemal Bey’in evinde bir toplantı yapılmış ve İstanbul’a bir telgraf gönderilerek Anayasa'nın derhal yürürlüğe girmesi istenmiştir. Bunun üzerine; 23 Temmuz 1908 tarihinde İkinci Meşrutiyet ilan edilmiştir. Daha sonra Cemal Bey, Bab-ı Ali ile görüşmek üzere İstanbul’a giden İttihat ve Terakki Cemiyeti Heyeti içerisinde görev almıştır. Bu sırada da Cemal Bey 28 Temmuz 1908 tarihinde Kurmay Yarbaylık rütbesine yükselmiştir. İstanbul’da; 13 Nisan 1909 tarihinde Meşrutiyet yönetimini yıkmak amacıyla “31 Mart Ayaklanması” olarak adlandırılan isyan çıkagelmiştir.
Cemal Bey, isyanın bastırılmasında görev almış ve bunun üzerine; 18 Mayıs 1909 tarihinde, Üsküdar Mutasarrıflığı'na tayin olmuştur. Cemal Bey, Üsküdar ve çevresinde huzur ve güvenliği sağlamak yönünde tedbirler alırken, belediye hizmetleri ile sosyal hayatı düzene koymak için çalışmalar yapmıştır. Bu sırada, Türkler ile Ermeniler arasında büyük sorunlar baş göstermiş; Ermeniler, Çukurova’da bağımsız bir devlet kurmak için hızla silahlanmaya başlamışlardır. Bölgede durumun kötüye gitmesi üzerine; İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin en teşkilatçı ve disiplinli lideri olan Cemal Bey, 1 Ağustos 1909 tarihi’nde vekâleten Adana Valiliğine atanmıştır. Cemal Bey'in bölgede yaptığı başarılı çalışmalardan dolayı 2 Ekim 1909 tarihinde Adana Valiliği’ne asaleten atanmıştır. Cemal Bey’in gayretli çalışmaları neticesinde; bölge insanlarının sorunları birkaç ay içerisinde giderilmiş, insanlar tekrar normal yaşamlarına dönmüş ve Türkler ile Ermeniler arasındaki sorunlar büyük ölçüde çözümlenmiştir. 14 Haziran 1911 tarihinde; Cemal Bey, Bağdat Valiliği’ne tayin olmuştur. Burada önce bayındırlık işleriyle ilgilenmiştir. Sonra, Bağdat’ta Arap Milliyetçilik Hareketi'ne karşı önemli tedbirler almıştır. Bağdat Valiliği'nden istifa etmiş olan Cemal Bey, Balkan Savaşı’nın başlamasıyla beraber 3 Ekim 1912’de Konya Redif Fırkası Kumandanlığı’na tayin edilmiştir. Cemal Bey’e Saray, Vize ve Pınarhisar arasındaki bölgenin tetkik vazifesi verilmiştir. Bu arada Cemal Bey, 6 Ekim 1912 tarihinde Albay rütbesine terfi etmiştir. 10 Kasım sabahı ise, Cemal Bey’in Yassıviran-Uzunlu ile Nakkaşköy-Mahmutpaşa hattının savunmasına memur 4. Nizamiye Fırkası Komutanlığı'na tayin edilmiştir. Cemal Bey, bu görevi icra etmeye çalışırken kolera salgınına yakalanır. İstanbul’a ulaştırılan Cemal Bey’in tedavisine hemen başlanmıştır. Bu sayede kısa sürede tekrar toparlanmış ve 26 Aralık 1912’de “Menzil Müfettişi ve Ordu İdare Reisi” olarak tekrar göreve başlamıştır.
***
İkinci Meşrutiyet’in İlânı ve Cemal Bey
-"Beyefendi! Biz, son defa hükümeti, hatta vatanı kat’i bir tehlikede gördüğümüz için aldık. Ondan evvel başardığımız inkılâbı da, yalnız ve yalnız bu milletin selameti uğruna kendimizi feda ederek vücuda getirmiştik. Lakin biz bu inkılâbı ne için yaptık? Size, onu sarahatle söylemek isterim; Biz bu inkılâbı, artık bu zavallı vatanı sizin gibi münevver insanların eline teslim etmek için ve bir gün istirahat-ı maneviye sahibi olarak kenara çekilmek için yaptık…"
Cemal Bey, Meşruti yönetimle birlikte Türklerin devlet yönetiminde daha etkin olacağına inanıyordu. Bu nedenle, İttihat ve Terakki’nin Selânik ve Manastır merkezleri dışındaki üyelerini, hatta ilk kurucularını bile bu yeni oluşumdan uzak tutmak istemiştir.
***
Cemal Bey’in İttihat ve Terakki Heyeti ile İstanbul’a Gelişi
İstanbul’da çıkmış olan bu ayaklanma İttihat ve Terakki’nin merkezi sayılan Selanik’te heyecan yaratmıştır. Ayaklanmanın sebeplerini şu şekilde sıralayabiliriz;
1) 14 Eylül 1908’de Ahrar Fırkası kurulmuştur. Fırka, Prens Sebahattin Bey taraftarıdır ve İttihat Terakki Cemiyetine karşı katı bir muhalefet uygulamışlardır. İkdam, Sabah, Yeni Gazete, Seda-yı Millet, Mizan gibi İttihat ve Terakki’ye muhalif bütün yayın organlarıbu fırkanın yanında yer almıştır.
2- İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Kâmil Paşa arasındaki nüfuz mücadelesi siyasi ortamın gerilmesine sebep olmuştur.
3- Alaylı-Mektebli çatışması nedeniyle; Harbiyeli subayların "alaylı" denilen subayları (harbiye tahsili olmayanları) aşağılamaları orduda huzursuzluklara sebep olmuştur.
4- İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla amaçlarına ulaşamayan bir sınıfın ortaya çıkması ortamın gerginleşmesine sebebiyet vermiştir.
5- Hüseyin Hilmi Paşa hükümetinin başarılı olamaması; 31 Mart Olayı’nın yaşanması için uygun bir zemini ortaya çıkarmıştır. Avcı Taburları, 13 Nisan 1909 Salı günü isyan etmişlerdir. Gece yarısı başlayan isyanda; asiler, sabaha karşı Ayasofya’daki Mebusan Meclisi’nin önünde toplanmışlardır.
Mahmut Şevket Paşa, 21 Nisan’da Selanik’ten yola çıkmış, ertesi gün İstanbul’a gelerek Hareket Ordusu Karargâhı’na ulaşmış ve daha sonra da isyanı bastırmıştır. Kolağası Mustafa Kemal de, Mahmut Şevket Paşa’nın Kurmay Başkanı olarak Hareket Ordusu’nda yer almıştır. 31 Mart Olayı'nı, İttihat ve Terakki’yi ortadan kaldırmaya yönelik bir girişim olarak değerlendiren Cemal Bey; olayın şiddet kullanılarak bastırılmasını savunmuştur. İsyanın bastırılmasında görev almış, 18 Mayıs 1909 tarihinde Üsküdar Mutasarrıflığı'na tayin edilmiştir. Cemal Bey, Üsküdar ve çevresinde huzur ve güvenliği sağlamak yönünde tedbirler alırken, belediye hizmetleri ve sosyal hayatı da bir düzene koymak istemiştir.
Toplumsal hayata yönelik en önemli icraatı, Üsküdar ve çevresinde gecelik entarisiyle sokağa çıkılmasını yasaklamak olmuştur. Cemal Bey’in bu uygulamaları yalnızca Üsküdar’da değil bütün İstanbul’da büyük yankı uyandırmıştır. Dönemin pek çok mizah dergisi bu olayı gündeminde tutmuştur.
Cemal Paşa, çocukluğundan beri asker olmak istemektedir. Bu konuda babası Necib Bey ile sürekli ters düşmektedir. Babası onun doktor olmasını istemektedir. Askeri İdaadi'nin son sınıfına kadar babasının bu fikrine sadık kalsa da, daha sonra askerlik mesleğini tercih etmiştir. Cemal Paşa, çok fazla çalışmayı sevmemesine rağmen, zekâsıyla yüksek notlar almasını bilen bir öğrenci olmuştur. Aktif bir yapıya sahip olan Cemal Paşa ileride önemli birisi olacağını düşünmektedir. Çocukluğundan beri temiz ve iyi giyinmeye özen göstermektedir. Bağdat Valiliği’ne giderken sakal bırakmış ve bir daha kesmemiştir. Vatan sevgisini, her şeyin üstünde tutan Cemal Paşa'nın bu durumunun arkasında; Namık Kemal’in şiirleri önemli rol oynamaktadır.
İngiltere’nin, Türkiye’ye yönelik 1913 yılı raporlarında; Cemal Paşa için “Doğulu yaratılış özelliğinden ziyade güneyli özelliğine sahip, iyi bir askerdi. Dürüst ama hayalci bir kişiliğe sahipti. Öfkesi çabuk geçer ve yüreği vatan sevgisiyle doluydu. Fakat devlet adamı özelliklerine sahip değildi." ifadelerine yer verilmiştir. Cemal Paşa; azametli, gösterişi sever, içki ve kadın âlemlerinden hoşlanırdı. Ancak sınırı aşmamış, zevk ve eğlencede bile temkinli olmaya özen göstermiştir. Hüseyin Cahit’e göre; Cemal Paşa’da "batılı kafası" bulunmaktadır. Memleketin kurtuluşunun batılılaşmak sayesinde olacağına inanırdı. Enver Paşa ve Talat Paşa'ya göre daha modern düşüncelere sahiptir. Üsküdar’daki entari yasağı ve Adana’da kız mektebine giderek onları suratlarını açmaya zorlaması, batılı düşünce tarzının sonuçlarıdır. Cemal Paşa, Fransız hayranıdır. Almanlara soğuk davranmış, onun bu tutumu Birinci Dünya Savaşı’nda, Alman subaylarla sorun yaşamasına neden olmuştur. Cemal Paşa’nın en önemli özelliklerinden birisi, koyu Türk milliyetçisi olmasıdır. Türk Ocağı’na sık sık uğramaktadır. Sorumluluk sahibi ve hizmet ettiği davasına son derece bağlıdır. Üzerine aldığı görevi mutlaka yerine getirmek istemektedir. Cemal Paşa, bilime ve bilim adamına çok değer vermektedir. Ülkenin kalkınması için eğitimin şart olduğuna inanan Paşa, önemli aydınlarla sürekli ilişki içerisindedir. Oldukça dürüst bir insandır ve hiçbir yolsuzluğa karışmamaya özen göstermiştir.
***
Cemal Paşa’nın Milli Mücadeleyle İlgili Görüşleri
”Mustafa Kemal, emin ol ki memleket kurtulacak ve kurtuluş münhasıran kahramanlığı ve esarete karşı nefreti her türlü şüpheden azade olan Türk milletine senin telkin ettiğin vecd ve iman sayesinde kabil olacağı için; Mustafa Kemal; nam-ı şark ve Türk mahlasları arasında büyük bir mevkii işgal edecek!"
Cemal Paşa, Afganistan’da bulunduğu sıralarda Amanullah Hana’da Mustafa Kemal Paşa ve Milli Mücadele’den övgüyle söz etmiş ve "Yunan İleri Harekâtı"nın hiçbir zaman başarıya ulaşamayacağını söylemiştir.
***
Son Faaliyetleri ve Öldürülmesi
Cemal Paşa, 5 Temmuz 1922’de Moskova’dan ayrılarak Tiflis’e gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektup göndermiş ve görüşme talebinde bulunmuştur. Bir cevap gelene kadar da Tiflis’te kalmayı tercih etmiştir. Tiflis’te kaldığı süre zarfında sık sık Türk Temsilciliği'ne giderek görüş alışverişinde bulunmuştur. 21 Temmuz 1922’de, saat 20:30 civarında; Nusret ve Süreyya Beyler ile birlikte Türk Temsilciliği’ne gelmiş olan Cemal Paşa, burada bir müddet kalmış ve saat 22:30’a doğru temsilcilikten ayrılmış, iki yaveriyle birlikte kaldığı otele doğru hareket etmiştir. 15 dakika sonra, Rus Çeka binasının hemen yakınında bulunan Jovkodovski sokağında, bir otomobilden çıkan silahlı grubun saldırısına uğramış ve yaverleriyle birlikte hayatını kaybetmiştir. Olay yerine gelen bir Rus Çeka memuru da, katiller tarafından öldürülmüştür. Olay sırasında oradan geçen bir kadın yaralanmış, katiller ise kaçmışlardı.
Cemal Paşa’nın öldürülmesi Tiflis’te bulunan Gürcü ve Müslüman halk tarafından büyük üzüntüyle karşılanmıştır. Bütün yabancı elçilikler ertesi gün Türk Temsilciliği'ne gelerek Ahmet Muhtar Bey’e başsağlığı dileklerinde bulunmuşlardır. Cemal Paşa ve yaverleri için Tiflis Şah Abbas Camisi’nde büyük bir cenaze merasimi düzenlenmiştir. Devlet erkânının katıldığı cenaze merasiminde yapılan konuşmalardan sonra, cenaze defnedilmiştir. Cemal Paşa’nın ölümüyle ilgili haberler birkaç günlük gecikmenin ardından Türk basınında da yer almıştır. Cemal Paşa’nın niçin ve kimler tarafından öldürüldüğü günümüzde bile halen tartışılan bir konudur. Gerçek katiller bulunup cezalandırılamamıştır. Günümüzde bu olayla ilgili üç önemli iddia üzerinde durulmaktadır.
Birinci iddiaya göre; Cemal Paşa’yı Bolşevikler öldürmüştür. Enver Paşa’nın Afganistan’ın da desteğini alarak Ruslara karşı askeri bir harekâta girişmesi; Cemal Paşa’ya duyulan güvenin sarsılmasına sebep olmuştur. Bu nedenden dolayı, Ruslar kendisine Moskova’yı terk etmesi uyarısında bulunmuşlardır.
İkinci iddiaya göre; Cemal Paşa bir İngiliz komplosuna kurban gitmiştir. Cemal Paşa’nın Bolşeviklerle beraber gerçekleştirmeye çalıştığı Afganistan Projesi, Hindistan’daki İngiliz varlığına darbe vurmayı amaçlamaktadır. Bu durum; İngilizleri oldukça tedirgin ettiği için, bu cinayetin kesinlikle bir İngiliz işi olduğunu savunanlar da çoğunluktadır.
Üçüncü iddiaya göre ise; Cemal Paşa, Ermeniler tarafından öldürülmüştür. Cinayetin ertesi günü Tiflis’te Taşnak Cemiyeti'ne mensup 199 kişinin tutuklanmış olması ve Ankara Hükümeti’nin, 23 Ağustos 1922’de Ermenistan’a bir nota göndermiş olması bu iddiayı da güçlendirir niteliktedir. Ermeni Hükümeti ise, olayın ardından taziye mesajları göndererek olayla hiçbir alakası olmadığını göstermeye çalışmıştır.
***
Cenazenin Erzurum’a Getirilmesi
Şark Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir, 8 Ağustos 1922’de Erkan-ı Harbiye Riyaseti’ne başvurarak Cemal Paşa’nın cenazesinin Erzurum’a getirilmesini teklif etmiştir. Erkan-ı Harbiye Riyaseti de, TBMM’ye yazmış olduğu resmi bir yazıyla, durumu anlatmış ve kendileri açısından bir sakınca olmadığını bildirmiştir.Bunun üzerine TBMM, 12 Ağustos 1922 tarihli kararıyla merhumların İstanbul’da bulunan ailelerinin uygun görmeleri halinde, cenazelerin Anadolu’ya nakledilmelerini uygun görmüştür. Cemal Paşa’nın kardeşi Kemal Doğuluoğlu, Tiflis’e giderek cenazeleri almış ve Erzurum’a getirmiştir. 28 Eylül 1922’de Cemal Paşa ve Yaverleri, Kars Kapısı’nda Hafız Hakkı Paşa’nın kabri yanında tahsis edilen yerlere defnedilmişlerdir.
Yorumlar
Yorum Gönder